Türkiye’nin Otomobili TOGG Yerli Oto
Geçtiğimiz hafta gündem birden hareketlenmeye başladı. Önce işte Türkiye’nin otomobili diye bir şeyler duymaya sonra ucundan bir şeyler görmeye başladık. Heyecan giderek tırman ve nihayet cuma günü de büyük bir lansmanla sadece bir değil iki tane yeni ve yerli otomobil prototipi tanıtıldı.
Ben de elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde sizlere bu içeriği hazırlayıp yetiştirmeye çalıştım. Aslına bakarsanız bu tür içerikleri yaparken derinlemesine bilgi sahibi olduğum konuları seçmeye çalışıyorum. Otomobiller bu anlamda çok derinlemesine bilgi sahibi olduğum bir konu değil ama elektrikli izmir lüks araç kiralama otomobiller son zamanlarda ilgim alanına girdi. Fakat bildiklerim, sizlerin de gördüğü bildiği takip ettiği bilgilerle sınırlı. Dolayısıyla bunu lütfen bir bilgi verme yazısı olarak düşünmeyin. Bir heyecan paylaşımı ve yorum/düşünce paylaşımı olarak yorumlayın ve ilk yorumumu daha fazla sizleri bekletmeden yapayım.
Bence çok güzel bir tasarım olmuş. Özellikle ben SUV modelini, rengini ve tasarımını çok beğendim. Dışarıdan baktığımızda şık, alımlı biraz daha böyle karizmatik tasarım olduğunu söyleyebilirim. Zaten bir Türkler’in kurt bakışı tasarımına benzetiliyor sosyal medyada. Evet, çok daha uçuk-kaçık, geleceği çağrıştıran tasarımlarda yapılabilir, üretilebilir ve hedef kitleye uygun bir araç düşünüldüğü için bence bu tasarım gayet güzel olmuş yapanların düşünenlerin hepsinin ellerine sağlık. 100 üzerinde Türk mühendisinin çalıştığı söyleniyor. Öncelikle onore olup gurur duymamak mümkün değil. İşte o ekip:
İyi de “O tasarım Türkiye’de yapılmadı ki! O tasarım Ferrari ve Lamborghini’nin de tasarımcısı olarak bilinen İtalyan Pininfarina’ya yaptırıldı. Zaten geçen sene tanıttıkları HK350 SUV modelinin tıpkısının aynısı bu tasarım” diyeceksiniz. Ama kafanızı vurmadan diyin.
İtalyanlar’ın dünyadaki en iyi otomobil tasarımlarını yaptığını bilmeyen var mı? Bilmiyorsanız da şuan öğrenmiş oldunuz. Buyrunuz:
Eğer amacınız için en iyi aracı üretmek ise siz ne yapardınız? Önce bu ülkede bir otomobil tasarım kültürü oluşturup sonra gençleri bu konuda teşvik edip, onların bu konularda eğitimler alıp, daha sonra iyi bir tasarım kültürü oluşmasını sağlar, bu okullardan mezun olduktan sonra yapacakları bir tasarımda “işte %100 yerli tasarım” mı demeyi tercih ederdiniz? Evet, bunu ben de tercih ederdim. Fakat bu tür işleri biraz devletin biraz da sıradan vatandaşların bir insiyatif alarak sahiplenip üstlenmesi gerekiyor. Bunu ticari bir girişimden bekleyemezsiniz. Çünkü vakti gelmiş bir ticari girişimi bekletirseniz başarılı olamaz.
Türkiye’nin otomobili girişim grubu yeniliğe yolculuk buluşması adı altında düzenlenen bir törenle Bilişim Vadisi denilen yepyeni bir yerde tanıtıldı. Bilişim Vadisi hepinizin de tahmin edebileceği gibi, meşhur Amerika’daki Silikon Vadisi‘nden ilham alınarak verilmiş bir isim.
Silikon Vadisi’nde ortaya çıkmış teknoloji şirketlerinin şöyle bir yöntemi var: MOVE FAST AND BREAK THINGS. Yani hızlı hareket et ve gerekirse birşeyleri de kır. Zaten böyle bir mantığın neticesinde Silikon Vadisi’nde ortaya çıkmış teknoloji şirketleri, herhangi bir endüstriye girdiği zaman orayı dağıtır, parçalar, yeniden tanımlar. Dünyadaki otomotiv endüstrisine böyle bir züccaciye dükkanına giren fil edasıyla girmiş bir startup girişimi var biliyorsunuz: TESLA. Bir şeyleri kırıp dökme pahasına, yaptığı araçların camlarını kırma pahasına hızla hareket ediyor. Kim ne der acaba, elektrikli araç bu işte çalışır mı, nasıl şarj edilir, yolda kalır mı diye düşünmeden ardı ardına yeni modeller tasarlıyor ve bu modelleri üretmeye devam ediyor. Devam ediyor kısmının altını çizerek bu yorumu yapıyorum. Eğer şimdi siz bana “Ama bu araçların prototipini İtalyanlar yaptı” derseniz, bende size derim ki Amerikan TESLA seibertron tasarımını da Franz Von House ve Aybars Turan gibi isimler yaptı, derim.
Her şeyi bir kenara bırakın arabanın temel markası TESLA. Nikola Tesla’dan geliyor. Nikola Tesla kim? Bir Sırp. Otomobil şirketinin sahibi kim? Elon MUSK. Kendisi, Güney Afrikalı. Tasarımın kimlere yaptırıldığını o kadar da kafaya takmayın. Şimdi spora çok fazla ilgim yok ama benzer bir mantık var burada da. Bu da bir takım oyunu. Asıl amaç oyunda en iyi skoru elde etmek. Bunun için gerekli doğru kişileri Türk olmasalar bile bulup, gerekirse transfer edip çalıştırmak, bu oyunun son derece doğal bir parçası. Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu da bunları yapmaya çalışıyor benim anladığım kadarıyla. Girişimin başındaki kişi Mehmet Gürcan Karakaş (CEO). Bosch markasının Almanya’daki merkezinde kıdemli başkan yardımcılığı görevinden istifa ederek transfer edilerek bu görevin başına getirilmiş ve özgeçmişine baktığımızda ODTÜ’den, Türkiye’nin en önemli teknik üniversitelerinden biri olan ODTÜ makine mühendisliğinden mezun olduğunu görüyoruz. Yani hem teknik bilgiye hem de uluslararası özel sektör tecrübesine sahip biri. Kendisinin bu üretilen prototip modellerle ilgili verdiği bilgilere bir bakalım.
Diyor ki: 200 beygir ve 400 beygir, iki alternatifi olacak. 500 km menzil ve hızlı şarjla 30 dakikanın altında şarj imkanı sağlıyoruz diye ekliyor. 30 dakikadan kısa bir süre içerisinde aracın yolculuğunu rahatlıkla sürdürebileceği kadar bir enerji yüklemesi yapılabilecek ki, bu bence elektrikli araçlar için gayet yeterli bir performans. Hazır yeri gelmişken, elektrikli araçlarla ilgili şöyle de bir bilgi vereyim. Normalde bu araçlar zaten ağzına kadar dondurulmuyor. Yani yaklaşık %80 civarında bırakılıyor. Şarj işlemi, pil ömrünün (batarya ömrünün) optimum düzeyde tutulabilmesi için yapılıyor. Bu da siz sadece çok uzun bir yolculuğa çıkacağınız zaman ağzına kadar şarj ediyorsunuz, yani o fosil yakıtlı araçlarda olduğu gibi depoyu doldur mantığı pek fazla yok. Uzun bir yolculuğa çıktığınız zamanda aracın içindeki bilgisayar zaten size en uygun şarj noktalarında mola verecek şekilde ayarlıyor. Sizi yaklaşık 2-3 saatte bir 15-20 dakikalık, yarım saat bile etmiyor, 15-20 dakika molalar verdiğiniz takdirde, araç sizin bir sonraki 2-3 saat sonra ulaşacağınız hedefe kadar gidebilecek şekilde kendisini şarj edebiliyor ve bu da gayet yeterli. Dolayısıyla Mehmet Bey’in söylediği 30 dakikanın altındaki şarj imkanı yeterli. Aracı dilediğiniz gibi bu şekilde kullanabilirsiniz. Kaldı ki büyük kentlerde yaşayanlar kendi araç kullanım alışkanlıklarını bir düşünsünler. Günde en fazla 150 kilometre 200 kilometre yol yapıyorsunuz. Evinizdeki normal elektrik şebekesine bağlarsanız eğer, aylarca bir başka bir şarj istasyonuna uğramaya ihtiyaç bile duymadan aracınızı kullanabilirsiniz. Şimdi verilen bilgileri okumaya devam edelim. Akıllı bağlantı, internet üzerinden güncelleme otomobilinizde standart olarak sunulacak demiş Mehmet Bey. Bu da önemli. En çok önemsediğimiz konulardan birisi, sürüş güvenliği. Zaten ikisi birbiriyle ilişkili. Araç otonom sayılan Yapay Zeka desteği ile sizin sürüşünüze bir güç katıyorsa, aynı zamanda güvenli sürüş de yapmış oluyorsunuz. Her türlü öngörüleri düşünerek ve ürün geliştirme sürecini kısaltacak şekilde ilerliyoruz, demiş. Bu açıklamalar ile araçlarla ilgili önemli teknolojik bir vizyon çiziliyor. Bence birincisi zaten aşikar. Elektrikli olacaklar. Otonom olacakları ise kaçınılmaz ve üçüncüsü de internete bağlanabilecekler. Yazılımlarını havadan, internetten güncelleyebilecekler, Tesla’lar da olduğu gibi. İşte burada da nesnelerin interneti (IoT) teknolojisi yatıyor. Araç, sürekli olarak internete bağlı bir nesneye dönüşecek. Bütün bunlar gidilmek istenilen yolun çerçevesini belirlemek açısından bence önemli. Kısaca teorik olarak her şey yolunda görünüyor. Şimdi bunu pratiğe dönüştürme vakti. Bunun için de aynı toplantıda bir yol haritası verildi 2021’de fabrikası tamamlanacak ve 2022’de de o fabrikadaki üretim bandından ilk araç yola çıkacak, dendi.
Hayırlı olsun Türkiye’m.