Yapay Zekâ Sistemlerinin Başarısının Arkasında Ne Var?

Yapay zekanın başarıları haberlerde ne kadar sık karşımıza çıkıyor, değil mi? Sürücüsüz taşıtlarla eve kargo teslimatı yapan robotlar, giderek profesyonel bir masa tenisçisine yakın bir performansla masa tenisi oynayan robot kol,  akıllı telefonumuzdan kuaför randevumuzu ayarlayabilen dijital asistanlar,  profesyonel bir futbol takımına antrenörlük yapmak üzere işe alınan  yazılımlar ve dahası…

Bu başarılar, hayatımıza  kolaylık getirebilir; doğru  ve çabuk karar almamızı, iş gücünden tasarruf etmemizi,  vaktimizi daha güzel işlere  ayırmamızı sağlayabilir. Trafik kurallarına daima uyan,  yorgunluk ve dikkatsizlik  çekmeyen, özerk yani kendi başına iş yapabilen  sistemlerin sürdüğü taşıtlarla  dolu bir trafikte hiç kaza  olmaması hepimizin istediği  bir sonuç olmaz mı?

Bu istenen sonuçlarının yanı sıra hem bilim insanlarının, hem de edebiyatçıların ve  sinemacıların aklına uzun yıllardır farklı ve önemli sorular da geliyor:

  • Duyguları olabilir mi? Duyguları olmalı mıdır?  Peki gerçek anlamda yaratıcı olabilir mi?
  • Robotlar yani bedenleri olan yapay zeka sistemleri,  hata yaparsa sorumlusu kim olur?
  • İnsan hakları gibi robot haklarından da bahsedebilir  miyiz?
  • Robotlar zekalarını kontrolsüz geliştirip dünyayı ele  geçirebilirler mi?

Bu soruları ve olası cevaplarını bilim kurgu yazarı Isaac  Asimov, “Ben, Robot” öykülerinde, 1950’lerde, daha  ortalarda neredeyse hiç bilgisayar yokken düşünmüş.

Yapay Zekâ Sistemlerinin Başarısı

Yapay zeka sistemlerinin güncel başarısı, aslında zeki uzman bilgisini kısıtlı bir  konuda (örneğin satranç oynama) kurallara dökmeye çalışmak yerine, bol veriyle  öğrenen sistemler yapmaya geçilmesinde yatıyor. Nasıl mı?

Yapay zeka çalışmaları,  1950’lerden beri var, ancak  mühendislik açısından  başarıları önce kısıtlı kalıyor.

kasparov

IBM’in Deep Blue  programının, aynı anda çok  sayıda işlem yapılmasını  sağlayan büyük bilgisayarlar  ve çok sayıda uzman kuralını  kullanarak, Dünya satranç  şampiyonu Kasparov’u  yenmesi ancak 1997’de  olabiliyor.

Oysa satranca göre  kuralları çok daha basit  olan, ancak zeki ve uzman  bilgisinin ayrıştırılmasının  zor olduğu Go oyununda,  AlphaGo adlı bir bilgisayar  programının Dünya  şampiyonu Lee Sedol’u  yenmesi ise ancak 20 yıl  sonra gerçekleşebiliyor.

Neler Oluyor da Başarılı Yapay Zeka Sistemleri Günlük Hayata Bu Kadar Etkin Girebiliyorlar?

Birincisi, istatistiksel yani bol  bilgi kullanarak hata payı olsa  da kendi kendine olasılıklarla  çıkarımlar yapan öğrenme  yazılımlarının teknikleri çok  gelişiyor. Derin öğrenme denilen aslında  beynin yapısına benzeyen yapay  sinir ağlarını çok katmanlı (derin) olarak etkin  kullanarak öğrenen sistemler,  bu yazılım tekniklerinden en  başarılılarından.

Aynı zamanda İnternet ve  sosyal medyanın gelişmesiyle  bu yazılım tekniklerinin ihtiyaç  duyduğu büyük veri bollaşıyor.  Örneğin, yüz tanıma yazılımı  gerçekleştirecekseniz,  Facebook, Instagram gibi her  türlü sosyal medyada bol  fotoğraf var. Ayrıca o fotoğraflardaki  insanların neyi beğenip neyi  beğenmedikleri, en son hangi  web sitesinden ne satın  aldıkları gibi bilgilere de  ulaşmak çok kolay.

Son olarak, örneğin, oyun bilgisayarlarındaki grafik işlemcilerin gelişmesiyle,  aynı anda çok sayıda adımı beynimiz gibi gerçekleştirme gücü, sadece büyük bilgisayarlarda değil, evde ve işde kullanılan bilgisayarlarda da mümkün olmaya  başladı.

Yapay zeka sistemlerinin güncel başarısını bu değişimleri gerçekleştiren  bilim insanları ve mühendislere borçluyuz.

Kaynak: Eğlenceli Bilim, Ekim 2019 / Sayı 30

Emrah

1981 Samsun doğumlu ve Gazi Üniversitesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi mezunu. Bilişim Teknolojileri Öğretmeni, Yazar, WebMaster, Blogger, SEO eğitmeni. Araştırmacı, sinema sever, fitness yapar, farklı doğal güzellikleri keşfetmeye bayılır.

Yorum Yap